Zonguldak'ta tarım var mı ?

Eren

New member
Zonguldak’ta Tarım Var mı? Var. Ama Görmek İstemeyen Çok.

İtiraf edeyim: “Zonguldak’ta tarım mı, güldürmeyin” diyenlere alerjim var. Madenle anılan bir şehirde tarımın konuşulması, bazılarına romantik geliyor olabilir; bana göre ise stratejik bir körlüğün en net örneği. Bu başlık, “var mı yok mu” tartışmasından çok daha fazlasını hak ediyor. Gelin, kılıçları kuşanıp tartışalım: Zonguldak’ta tarım var; fakat parça parça, görünmez, değersizleştirilmiş ve yanlış soruların gölgesinde bırakılmış halde. Yine de “yok” demek, hem üreticiye hem coğrafyaya haksızlık.

Şimdiden not düşeyim: Aşağıda iki farklı yaklaşımı —kimi tartışmalarda “daha stratejik/çözüm odaklı” ve “daha empatik/insan odaklı” diye etiketlenen bakışları— yan yana koyacağım. Bu etiketler kimseye yapıştırma değildir, toplumsal tartışmalarda sık duyduğumuz şemaları tarif etmek içindir; insanlar tek tipe sığmaz. Mesele, bu iki düşünme biçimini dengede tutabilmek.

Coğrafya, Miras, Gerçekler: Neyi Konuştuğumuzu Bilelim

Zonguldak’ın coğrafyası nazlıdır: dik yamaçlar, dar vadiler, orman yoğunluğu, yüksek yağış. Büyük ova yok; geniş sulama kanallarıyla “tek tip devasa üretim” rüyası zaten baştan olmuyor. Ama bu, tarımın imkânsız olduğu anlamına gelmez. Tam tersine, “küçük parçalı, niş ve yüksek katma değerli” üretim için doğal bir laboratuvar. Sorun, kent hafızasının madenle mühürlenmiş olması ve tarımın ya görmezden gelinmesi ya da “eski köy alışkanlığı” diye küçümsenmesi.

Madenciliğin toprağa etkileri —arazi oturması, kirlenme riski— hafife alınamaz. Peki buna bakıp “kapatalım defteri” mi diyeceğiz? Yoksa riskli sahalar için rehabilitasyon ve kontrollü kullanım planları, temiz alanlarda ise odaklı tarım politikaları mı geliştireceğiz? Kader deyip geçmek kolay; zor olan, haritayı sorumlu bir akılla yeniden çizmek.

Kâğıt Üstünde Başka, Arazide Bambaşka: Yapısal Dertler

Zonguldak’ta üretimin en büyük düşmanı, arazi parçalılığı ve örgütsüzlük. Üretici aynı anda hem çiftçi, hem lojistikçi, hem pazarlamacı, hem muhasebeci olamaz. Pazarda “tek tek” dolaşan küçük üreticinin sesini kim duyacak? Kooperatifler kağıt üzerinde çoktur; işleyen, alım garantisi veren, marka inşa eden, dijital satışa çıkan kaç tane? Tohumdan pazara uzanan zinciri sağlamlaştırmadan, üretici sürekli ara maliyetlere ve aracıya teslim olur. Sonuç? “Tarım kazandırmıyor” yargısı durmadan yeniden üretilir.

İkinci dert, gençlerin üretimden kopması. Üniversiteye giden geri dönmüyor; dönen de “aynı işi babam gibi yaparsam sonuç aynı” diyor. Haklı. Çünkü köyde veri yok, plan yok, pazar analizi yok. Tarımı “gelenek” diye değil, “iş” diye kurgulamazsan, genç zihin orada neden kalsın?

Üçüncü dert, arazi kullanımındaki çelişkiler. Bir yanda orman rejimi, bir yanda sanayi baskısı, bir yanda konut. Tarıma uygun az sayıdaki düzlük, en hızlı imara açılan yerler oluyor. Sonra dönüp “neden üretim yok?” diye soruyoruz.

Strateji/Çözüm Odaklı Bakış: Oyunu Tarlada Değil, Zincirde Kazanırız

Bu bakış, “hesap-kitap” tarafını öne çıkarır. Söylediği şudur:

1. **Kümelenme ve ürün seçimi:** Zonguldak’ın geniş tarla kültürüne değil, **niş ürünlere** ihtiyacı var. Orman ekosistemi destekliyorsa arıcılık (kestane-ıhlamur hattı), orman altı mantarları, tıbbi-aromatik bitkiler, orman kenarı meyvecilik (kivi denemeleri, ahududu, böğürtlen), mikro-yeşillikler ve serada dört mevsim yapraklı sebzeler. Az alanda, yüksek değer.

2. **Kooperatif 2.0:** Sadece “birlik kurduk” demekle olmaz. Profesyonel yönetim, alım-satım sözleşmesi, kalite standardı, ortak marka, e-ticaret kanalları, soğuk zincir. Kooperatif, üreticinin “pazarlama kolu” olmalı.

3. **Lojistik ve konum avantajı:** Zonguldak, İstanbul-Ankara aksına göre hiç de uzak değil. Hızlı soğuk zincirle 24–36 saat içinde şehir pazarlarına üstün tazelikle girebilen yapraklı sebzeler, şehrin yeni kimliğini yazabilir. Lojistik aklı kurarsanız, tarlada 1 lira olan ürün rafta 10 liraya çıkarken üretici payı artar.

4. **Veri ve plan:** Hangi köyde ne kadar üretim var? Hangi ürün ne zaman satılıyor, hangi kanalda değer buluyor? Ürün planlaması olmadan, ya hep birlikte aynı anda aynı ürüne yüklenip fiyatı çökertiyoruz ya da talebin tepe yaptığı gün mal yetişmiyor.

5. **Rehabilitasyon ve güvenli alan haritası:** Geçmiş maden etkileri bilimsel olarak taranır; tarıma uygun güvenli bölgeler netleşir. “Beyaz harita” olmadan yatırımcı da gelmez, genç de ikna olmaz.

Empati/İnsan Odaklı Bakış: Çiftçi Yorgunsa Strateji Kâğıtta Kalır

Bu yaklaşım, “insan hikâyesi”ni merkeze alır. Haklı olarak şunu söyler:

* **Yaşlanan üreticiye nefes:** Birçok hanenin omurgası 55 yaş üstü. Bürokrasi yükünü, sertifikasyon evrakını, kredi prosedürünü bu insanlar tek başına taşıyamaz. Gezici teknik ekip, mobil başvuru noktaları, köyde muhasebe/pazar destekleri olmadan dönüşüm beklentisi gerçek dışı.

* **Kadın emeği görünmez kalıyor:** Bahçe, süt, arı, fide… Büyük bölümü kadınların elinde. Ama karar mekanizmalarında ve gelir paylaşımında yeterince görünür değiller. Kooperatiflerin yönetim kurullarında eşit temsil ve kadın girişimciler için mikro-hibe programları olmadan “marka” çıkmaz.

* **Göçün psikolojisi:** Gençler yalnız para için değil, saygı görmek ve “gelecek hikâyesi” duymak için de şehre kaçar. Tarımı teknoloji, tasarım ve girişimcilikle buluşturup “yeni meslek” gibi sunamazsak, en parlak beyinleri kaybederiz.

* **Adil fiyat ve güvenli gelir:** Sözleşmeli alım, minimum fiyat güvencesi ve hasat öncesi avans olmadan kim risk alır? İnsan odaklı yaklaşım, üreticinin yıl boyu planlayabildiği, borç stresini yönettiği bir düzen ister.

Görüyor musunuz? Bu iki yaklaşım aslında rakip değil; birini öbürünün üstüne koyunca resim tamamlanıyor. Strateji, insanı yok sayarsa kibrit gibi söner; empati, stratejiyle buluşmazsa iyi niyetli bir sohbetten ileri gidemez.

“Nereden Başlayalım?” diyenlere Somut Yol Haritası

* **Ürün odaklı köy kümeleri:** Her köy bir üründe uzmanlaşsın: X köyü arıcılık ve propolis, Y köyü yapraklı seracılık, Z köyü orman altı mantarı. Dağınık 3 dönümle bile, birlikte hareket edilirse pazar gücü doğar.

* **Marka ve hikâye:** “Zonguldak Kestane-İhlamur Balı”, “Zonguldak Vadisi Seraları”, “Kilimli Mikro-Yeşil” gibi coğrafi çağrışımı olan markalar tüketicinin zihninde yer açar. Etiket, içerik ve analiz şeffaflığı güveni büyütür.

* **Soğuk zincir mikro-merkezleri:** İlçelerde küçük soğuk hava + paketleme noktaları. Ürün, kamyon dolaşırken değil, merkezde dengesini bulsun. İki saat kazanç, rafta iki gün ömür demek.

* **Dijital pazar ve abonelik modeli:** Haftalık “Zonguldak Kutusu” aboneliği: marul, ıspanak, mikro-yeşil, bal, mantar. Şehirli tüketici evine gelen kutuyu sever; üretici ise düzenli nakit akışı kazanır.

* **Maden sahaları için yeşil rehabilitasyon:** Uygun alanlarda toprak ıslahı ve kontrollü, kısa döngülü ürünler. Bilim kuruluyla birlikte, risk yönetimi şeffaf. Bu, geçmişe saygı, geleceğe güven demek.

Provokatif Sorular: Hadi Ateşi Yükseltelim

* Zonguldak’ın tarımda “küçük ama değerli” modelini kurmak için kaç kooperatif değil, kaç **işleyen** kooperatif gerekiyor ve neden hâlâ kuramıyoruz?

* Gençleri köyde tutmak için kaç hibe yetmez; hangi **iş modeli** yetebilir?

* Maden mirasını bahane edip tarımı rafa kaldırmak, tembellik değil de nedir?

* Şehrin adını taşıyan bir bal, bir mantar, bir seracılık markası çıkaramıyorsak, sorun coğrafyada mı yoksa zihin haritamızda mı?

* Tarım arazisi imara açıldığında “gelişme”, üretici kooperatife ortak olduğunda “romantizm” diyorsak; değerler skalamız tersine mi dönmüş?

Son Söz: “Yok” Diyenler, Haritayı Yanlış Okuyor

Zonguldak’ta tarım var. Hem de geleceği olan bir tarım: küçük ölçekli, niş, yüksek katma değerli, hikâyesi kuvvetli bir üretim ekosistemi. Fakat bu potansiyel, ancak iki yaklaşımın el sıkışmasıyla açılır. Strateji/çözüm odaklı bakış bize veriyi, planı, zinciri ve markayı getirir; empati/insan odaklı bakış ise üreticinin nefesini, adil geliri, eşit temsili ve toplumsal desteği sağlar. Birini diğerine üstün saymaya gerek yok; Zonguldak’ın ihtiyacı, bu ikisini **aynı masada** konuşturmak.

“Zonguldak’ta tarım var mı?” diye soranlara artık cevabım net: Var; ama “var” demekle olmuyor. Görünmez kalan emeği görünür kılacak, dağınık gücü bir araya toplayacak, küçük alanlardan büyük hikâyeler çıkaracak iradeyi göstermemiz gerekiyor. Şimdi sıra sizde: “Yok” diyenler, haritayı nereden okumaya başlıyorsunuz? “Var” diyenler, yarın sabah hangi somut adımı atıyorsunuz? Bu başlık, bahaneleri değil, planları görmek istiyor.